Pek yapıcı bir insan değilim, özellikle eleştirilerimde zaman zaman oldukça acımasız buluyorum kendimi. Ama kimse kendime sapladığım çuvaldızlardan haberdar olmadığı için genellikle anlaşılamıyorum. Her ne kadar “Bir Aceminin Linux Günlüğü” şeklinde kategorilendirdiysem de yazdıklarımı, asıl erişmek istediğim özgürlüğün boyutu bu kadarla sınırlı değil. Düşüncelerimin öğrendikçe evrilmesine izin veriyorum. Ve bu çerçevede önceki söylemlerimi yerden yere vuruyorum. Aslında sistem olarak baştan beri sıcak baktığım özgürlüğü çizdiğim sınırlarla yeniden boyutlandırmaya çalıştığımı fark ettim. Bir uykusuz geceden çok şey öğrendim. Öncelikle beni asıl yakalayan şeyin insani boyutlar olduğunu dün gece kendime açıkça itiraf ettim. Sonra yanlış cümlelerimi buldum. Özgür kelimesinin gerçek anlamının ücretsiz olmadığını tekrarladım. Ve bununla çelişen sözlerimi tek tek anımsadım. Ubuntu Cd’leri satışı için ilan veren birine çok sinirlenmiştim mesela. Halbuki bahsi geçen özgürlüğün bununla bir ilgisi yok. Zaten lisans kapsamı özgür yazılımların satışını engelleyen maddeler içermiyor. Özellikle gelişim için maddi kaynakların gerekliliği düşünülürse bağışların ya da makul ödemelerin bu felsefeyle çelişen bir yanı da yok. Sonra Ubuntu ücretli olsa almayacağımı söylediğim aklıma geldi. Burada da saçmaladığımı kabul etmeliyim. Sonuçta ortada kullanmaktan hoşlandığım bir işletim sistemi var. Ve bana bu imkanı sağlayan insanlar için yapabileceğim hiç bir şey yok. Daha çok ülkemizdeki kullanıcılara yönelik çok kıytırık bir kaç çabam oldu. Keşke mümkün olsa, parayı ortadan kaldırabilecek bir yardımlaşma sistemini sosyal hayatlarımızda uygulamaya geçirebilsek. Açıkçası kafamdaki ideal düzen bu şekilde.
Kendimde hatalı bulduğum ikinci kısım ise özgürlüğün diğer boyutuyla ilgili. Kullandığım ekran kartı için sahipli bir sürücü yüklüydü Ubuntu kurduğum günden beri. Ondan kurtulabilmenin çeşitli fırsatlarını aradım. Ve dün itibariyle fglrx sürücüsü ile vedalaştım. Windows benzeri bir şey istemiyorum ben. Yani Wine ile program çalıştırmıyorum, alternatifleri uygulamaya geçirebilmeye uğraşıyorum. Bilgisayarım çok sorunsuz çalışınca değil, bir sorun çıktığında çözebilirsem ya da en azından uğraşırsam mutlu oluyorum. Çünkü gerçek anlamda bir terfi olarak görüyorum Ubuntu’yu. Bu nedenle bilinçsizce eklediğim qt kütüphaneleri ile ilgili okuduklarımdan sonra huzursuz oldum. Biz zamandır sessizce hakkında yapılan yorumları takip ettiğim RMS ile paralel düşüncelere sahibim. Başlangıç için bir GNU/Linux sistemi olan Ubuntu’yu seçmem Torvalds kafasına sahip olduğum anlamına gelmiyor. Kendisinin, kullanıcıların Windows sistemlerinden kurtuluşu için Linux ile doğru adımı attığını düşünüyorum. Ama bu kadarı benim için yeterli değil. Çünkü farklı işletim sistemlerinin doğru yorumlanması gerektiğine inanıyorum. İnsan aklı ve becerisi bilgisayar ortamında Windows ile sınırlandırılmamalı. Okyanusun ortasında hareket kabiliyeti, inceliği, sempatisi düşük bir gemi gibi Windows. Nüansları fark etmenize engel olacak hantallıkta. Kullandığınız süre içinde okyanusa “pencere”lerden bakmak dışında bir deneyim yaşamanıza fırsat vermeyecek bağlayıcılıkta hatta. Linux filikalarıyla özgürlüğe yaklaşmanızı sağlıyor. Elinizi suya sokabiliyorsunuz bu aşamada. Ama isteklerin belirlediği konfor şartları devreye girdikçe yani “son kullanıcı” terimi ile perdelenen bir rahatlık özlemi sarınca fikirleri, yavaş yavaş özgürlükten uzaklaşıyorsunuz. Bu sefer küçük gemi kopyaları haline geliyor Linux dağıtımlarınız. Olayın filikayı renklendirmek olmadığı aklınızdan çıkıyor ve neden gemiyi terk ettiğinizi unutuyorsunuz. Hatta gördüğüm kadarıyla kullanıcıların büyük kısmı sadece ambalaj sevdasıyla terk ediyor kullandığı işletim sistemini. Bu noktada amacın daha çok insanı özgürlüğe çekmek olmadığı iyice anlaşılmalı. Asıl mesele özgürlüğün ne ifade ettiğinin kesin olarak belirlenebilmesi. Aksi taktirde Windows esaretinden kurtulmak gibi bir durum söz konusu değil. Farklı bir esaret yaratıyoruz bu sefer kendimize. Benim de farkında olmadan bir zamandır yaptığım gibi.
Yeterince açık oldu mu bilemiyorum. Ama benim için bir aşama olduğu kesin. Acemiliği bilgisizlik değil merak ve öğrenme isteği olarak yorumladım bunca zaman.
Bir kısaltma olduğunu bile bilmediğim terimleri gerçek anlamlarıyla öğrenirken hep bir adım önceki cehaletim için kendimi eleştirdim.
GNU: Gnu’s Not Unix – Gnu Unix Değildir
GNOME: GNU Network Object Model Environment
Bir yol varsa, şu an için o yolda umduğum ilerlemeyi gösterebildiğimi düşünüyorum.
Hatta “in me omni spes est mihi” bile diyebilirim.
Güzel yazı olmuş teşekkürler 🙂
Bu arada aynı düzeni temenni ettiğimizi farkettim 🙂
Zaten kim biliyorum diyebilirki ;
“Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir” 😀